Mimarlığın felsefesi diye disiplinler arası bir kavramdan söz açacak olursak Estonyalı ünlü bir mimarın sözünü hatırlamak gerekir. Işık binaya çarpana kadar binanın bu kadar muhteşem olduğunu bilmiyordum diyen bu ünlü bina tasarımcısı bir yerde ışıklandırmanın önemine vurgu yapmaktadır.
Mimarlık tasarımcılığın zirve yaptığı bir sanat dalı neredeyse. Seri üretim binalardan öte yepyeni anlayışlarla yapılan binalar bütün dünyada dikkat çekiyor. Ve hepsi ışığı özel olarak kullanıyorlar. New York merkezli bir mühendislik dergisi geçen yıl yaptığı bir araştırma ile dünyanın en güzel 13 okulunu belirledi ve Tarsus’taki Amerikan Koleji bu listeye üçüncü sıradan girdi. Dereceler açıklanırken kolej binası için söylenen cümle şöyleydi;
Sadece bu cümle bile ışığın mimaride ne anlama geldiğini bir kez daha örnekliyor.
Usta mimarların elinde ışık hem fonksiyonel hem de estetik bir araca dönüşebilir. Bir tiyatro girişine tepeden parlak ışıklar koymak başka bir şeydir, zemin kenarlarına loş ışıklar döşemek ve yolu böylece belirmek çok başka bir şeydir. Alışveriş merkezlerini çılgıncasına ışıklandırmak başka şeydir, bölgesel aydınlatmalarla dikkatleri çok daha fazla bir merkeze toplamak başka şeydir. Yani salt proje çizmek başka şeydir, ışığı zevkle ve yaratıcıkla kullanmak çok başka şeydir.